İyiki Doğmuşum.

Zaman ne çabuk geçiyor dostlar! Ben yazayım diyene kadar doğum günümün üzerinden bir hafta geçmiş bile!
Aslında bu seneki doğum  günüm de çok çabuk geldi. Hayatımın en hızlı geçen zamanını yaşadım. Hızlı filan dedim de yaşlanıyor muyum ne?
Yok yok daha 30'a çookkk var :)


Genelde her insan gibi doğum günüme yaklaştıkça heyecan seviyemde artış olur ama bu sene nedense pek önemsemedim. Heyecanlanmadım desem de, Madonna'nın 7 Haziran'da gelmesini kendime verdiğim en güzel hediye olarak kabul ettim tabii.
Hem daha ne olabilirdi ki? :)

  



Neyse, gelelim doğum günü kutlamalarıma... Arkadaşlarımın sürpriziyle bir gün önceden başlayan kutlama tam 5 gün sürdü. Öncesi - sonrası hiç farketmeden sağolsun herkes kutladı. Emeği geçen herkese birkez daha teşekkür ederim :)

Güne birtanecik kardeşimin dondurma pastasını üfleyerek başladım. Diyetteyiz diye pasta almamış. İyide yapmış. Çünkü sonra çok yedim :)




Akşamki kutlama için Mango elbisemi ve Derimod sandaletlerimi giydim. Aksesuarlarım ve ojelerim ilginç olunca elbise gölgede kaldı ama olsun :)







Pek tabii diyet filan kalmadı. Pastalarımdan doya doya yedim :)



Veee yorulana kadar dans ettim...



Canım arkadaşım Burçin'im bana bu güzel anahtarlığı yaptırmış ve Pazar sabahı bu pastayı benim için üflemiş :)



Buradan da çok teşekkür ederim sana can dostum...


Ofiste de güzel bir kutlama yaptık. Bir kutlama dediğime bakmayın iki pasta bile yetmedi bize. Doğum günümü fırsat bilip iki dilimi yedim yuttum vallahi.









İşte böyle bir doğum günü geçirdim.Yeni yaşım bana istediğim her şeylerin çoğunu gerçekleştirme imkanı verir umarım. Hedeflerimi 12'den vurmak dileğiyle...




Bekle, durMA!

Beklerken yoruluyor insan. 
Aslında hiç çaba sarfetmiyor ama kilometrelerce koşmuş gibi nefes nefese kalıyor. 
Sanki hiç durmadan sabahtan akşama kadar yürümüş, bütün şehri yalın ayak gezmiş gibi hissediyor. 
Hemde öyle yoruluyor ki, beklediği şey gerçekleştiğinde onun hissettirdiklerini yaşamaya bile gücü kalmıyor.
Hiçbir şey yapmadan nasıl bu kadar yol katettiğini, ayakları değil beyni yorulunca anlıyor.
Ve öğreniyor ki, yürümeden de çok uzaklara gidilebiliyor. 

Sadece bekliyor insan. Belki öne doğru koşmuyor ama geriye de gitmiyor.
Öylece duruyor yerinde. Etrafındakilere bakıyor da ne seslerini duyuyor ne de onları görüyor. 
Çünkü o sadece bekliyor.
Hatta bazen nefes alamıyor. Aldırmıyor o beklediği her neyse. 
Zaten yaşadığı hayal kırıklığından sonra nefes alsa da farketmiyor.
Bir zaman sonra nefessiz yaşamayı öğreniyorda, beklememeyi öğrenemiyor...

Canı bile acımıyor artık. 
Heykel gibi, kaya gibi duygu geçirmez oluyor.
Beklenen gelmeyince o da gidiyor artık istediği yere.
İçindeki o kocaman boşlukla,
Yana yana, döne döne, söve söve gidiyor kendinden.
Bu yorgunlukla ne kadar gidebilirse işte.


                  Pinned Image


Moskova Metrosu Hayalim...


Bir arkadaşımın sırf bu metroyu görmek için Moskova 'ya gideceğini duyunca sizin de ilginizi çekebileceğini düşündüm.

İlk başta sadece metroyu görmek için gidilir mi denebilir ama fotoğrafları inceledikten sonra ben de gidip gezme fikrine sıcak bakıyorum artık. Ki şu zamanlar tam gitme vakti. Bence imkanınız varsa bu fırsatı kaçırmayın. Hatta giderseniz fikirlerinizi bana yazmadan dönmeyin :)


























Hatta ben fotoğraflara baktıkça işi abartıp moda çekimi yapmak istiyorum. Bunu ilk ben düşünüyor olamam heralde ama araştırmalarıma göre daha önce burada hiçbir moda çekimi yapılmamış. 
Sanatsal boyutunu da düşünürsek hayal etmesi bile mutlu ediyor beni. :) 

Şimdi kısa bir bilgi ve resimlerle gitmiş kadar olalım mı? Ne dersiniz? 

Moskova Metrosu‏



      Rusya'nın Başkenti Moskova'da bulunan bu metro, dünyanın en eski ve büyük metrolarından biri sayılıyor.  Josef Stalin tarafindan 1931`de inşasına baslanılan Moskova Metrosu, günümüzde büyüklük bakımından New York, Paris veya Londra metroları ile karşılaştırılsa da iç mimari ve dekorasyon bakımından dünyanın en güzel metrosu olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir. Herbiri sanat harikasi olarak kabul edilen istasyonlarda hergün yaklaşık 8 milyon kişi taşınmaktadır. 
Ülkeye gelen turistlerin ziyaret etmek istedikleri yerlerin başında geldiği için başlı başına turizm kaynağı olmuştur.

Metronun haritasına bakıldığında başka sistemlerde olmayan ilginç bir kurgusunun olduğu dikkatlerden kaçmayacaktır.  Metro ağının yapımı inanılmaz bir hızla gerçekleştirilmiştir.
20 yıl içinde 65 kilometrelik yolda 45 istasyon yapılmıştır. Toplam 12 hattın bulunduğu Moskova Metro’sunda her hattın kendine ait ismi ve rengi bulunmaktadır. Hatlar genellikle Moskova’nın dışından merkezine doğru yönlenmiştir. Ayrıca hattın ismi ve istasyonların isimleri yolculuk sırasında anons edilmektedir. Anonsu yapan kişi erkek ise bindiğiniz trenin yönü Moskova’nın merkezine doğru gidiyor, kadın ise merkezden dışarı doğru gidiyor anlamı taşımaktadır.
 
          Ayrıca istasyon isimleri tabiatıyla Rusça yazdığı için ve İngiliz lisanına pay vermediklerinden dolayı yön bulmanız çok zor… Bu nedenle her şeyden önce bir Moskova  Metrosu planı edinmeniz gerekiyor. 
Öyle Moskova Metrosu’nda hemen plan bulabileceğinizi zannetmeyin. O nedenle seyahate çıkmadan önce internetten metro planını indirmenizde fayda var. İndiremezsiniz mutlaka Moskova’ya indiğinizde bir büyük otelden veya Metro istasyonlarından birine girerek Moskova haritasıyla, metro planını isteminiz sizin için hayati bir ihtiyaç olabilir. 

 


Detayı çok olan bir konu olduğundan yazıyı karmaşık hale getirmemek için geniş çaplı bir yazı yazmak istemedim. O yüzden bu muhteşem sanat eserinden fotoğraflarla noktalıyorum yazımı.  Umarım bir gün gidip görmek kısmet olur.  :))



Moskova Metrosu‏




Moskova Metrosu‏


Moskova Metrosu‏






 
 
 Dünya'nın en uzun metrolarından biri...
  

I Love MDNA, Thank You Dear God!

24 saat sonra nihayet hipnozdan çıkabildim. Öyle etkisinde kalmışım ki konserin, bugün ne tweet attım ne konser sırasında çektiğim fotoğraflara bakabildim. Bolca Madonna şarkısı dinleyip, şovu hazmettim. Dünya starını izlemiş olmanın keyfine vardım.

Geçenlerde attığım bir tweet aklıma geldi. Ajda Pekkan'ı görünce kendimden utanıyorum, Madonna'yı görünce ölmek istiyorum demiştim. Gördümki aslında yaşamıyormuşum :)




Konser izlenimimden önce ne giydiğime bakalım isterseniz. Yine bir ne giysem krizinden sonra rahat hareket edebilmek için tayt ve babet tercih ettim. Kırmızı babetim dünyanın en rahat ayakkabısı :) 



Gömlek: H&M , Tayt: Lefties, T-shirt: Loft, Ayakkabı: Zara, Çanta: Mavi Jeans, Gözlük: Koton, Bileklikler: DIY - Atlas Pasajı - Koton



Heyecan, kıyafet, biletler her şey tamamsa "bekle bizi Madonnaa!!" diye stada girdik ama bir boşlukla karşılaştık. Çünkü oturacak hiçbir yer, doğru düzgün içecek bir şey yoktu. Ne bir afiş, ne bir hareket... Metro Fm olmasa Madonna ile fotoğrafım bile olmayacaktı. Üzgünüm ama koskoca Madonna'ya bu bekleme alanı olmamış.



İçeri girince heyecanımız iyice arttı ve biz de fotoğraf çekinerek eğlenelim dedik:)

 Biraz gecikmeli olarak başlayan konseri izlerken fotoğraf çekmeyi başardığım için kendimi tebrik ediyorum ayrıca :)








Sahnede asi bir kız çocuğu, seksi bir kadın, tüm dünyaya ait olduğunu gösteren bir star izledik dün akşam. Nefes almadan, gözlerimizi ayırmadan ve ne olduğunu anlamadan öylece kalakaldık.

Yaş konusunu hiç açmayacağım ama enerjisi ve arzusuna hayran kaldım. Kararlılığı, kendini bilmesi, işini bu kadar sevip isteyerek yapması beni çok etkiledi. Nedense ona dokunmak istedim. Böyle bir insan daha yok diye sürekli içimden geçirdim.










En sevdiğim şarkılarından biri olan Masterpiece'i söyleyince kendimden geçtim. Vogue'un şovu ayrı güzeldi. Girl Gone Wild ise muhteşemdi....








İstanbul İstanbul olalı böyle şov görmedi de, Madonna Madonna olalı böyle bilmiş bir toplum görmedi. Müzik devini acımasızca eleştirip, sırf beğenmemiş olmak için uğraşanlar oldu ama iyiki gidip gördümde neyin ne olduğunun farkındayım.
Belki birkez daha göremem. O yüzden bu yazım hatıra kalsın ve MDNA daha çok yaşasın...

Gecenin sonunda MDNA'ya teşekkürüm :)

Bu Hafta Ne Giydim

 'Bugün ne giydim' fotoğraflarımı Twitter ve Facebook'ta paylaşsam da her gün post yapmak bana göre değil canlar. Yapınca bir haftalık yapıyorum. Uğraşmışken hepsi bir olsun diyorum. Bu hafta da yağmurlu havalara inat, ofis ortamına baharı getirdim. Ucu açık ayakkabı giyme zamanı bu sene biraz geç kalsa da bu yeni cicilerimi pek sevdim. Hevesimi alamayıp iki gün üst üste giydim.




Bluz: Koton 
Ayakkabı: Stradivarius
Yüzük: Marks & Spencer



Bluz: Stradivarius
Pantolon: Mango
Ayakkabı: Stradivarus
Kolye: Koton



T-shirt: Stradivarius
Ayakkabı: Zara
Bileklik: DIY



Lastik toka, Koton bileklik ve el örgüsü bilekliklerim
#armparty 





 Bu da spor yaparken giydiğim kıyafetim :)


Ayakkabı: Nike
Tayt: Stradivarius
T-shirt: Benetton




Fotoğraf çekimine giderken yırtıklarını kendim yaptığım jean pantolonumu giydim.

Jean Pantolon: Codentry





Kahve Fotoğraflarım Pinterest'te! "I ♥ Coffee"

Eveett artık kahve tutkumu bilmeyen kalmadı sanırım. Öyle ki beni etrafımdaki herkes kahve içmeye davet ediyor. (Taktik iyi, tavsiye ederim:) Bunda bütün hesaplarımda fazlasıyla  kahve fotoğrafları paylaşmamın etkisi var tabii. 

Durum böyle olunca ben de hepsi bir yerde toplansın diye düşünerek Pinterest'te kahve (I ♥ Coffeekategorisi açtım. Henüz çok fazla fotoğraf olmasa da bakınca "bunların hepsini gerçekten içmiş miyim?" diye inanamadım. 

Şu sıralar Dukan diyeti yaptığımdan, gün içerisinde sütü çok fazla tüketiyorum. E sütte kahvesiz olmayacağına göre #hergüneikiüçkahve desem yeridir. 

 Pinterest üyeliği olanları sayfama bekler, olmayanlar için de bu postu zaman zaman yenilerim efenim :))







Sözyaşlarım...

Denizin ortasında kalmış bir sandal, gökyüzüne karışan bir balon, kalabalığın içinde kaybolmuş bir çocuk...
 Hepsinin yalnızlığı kendine.
Ne ifade edilebilir, ne anlaşılabilir, ne de hissedilebilir.
Anlatsan anlatılmaz, yaşayan bilir denir.

Söz biter,
Zaten bazen anlatmaya diliniz varmaz, sizin yerinize gözleriniz konuşur.
İşte o zaman gözyaşlarınız roman yazar, yanaklarınızdan okunur.

Kelimelerin sessiz kaldığı, yanaklarınızdan akan o anlara yazdım ben bu yazıyı. 
Hiç seslerinin çıkmadığı, sayfalara yazılmadığı, susmanın aslında çığlık olduğu zamanlara.
Yine susamadım ama konuşmadım da...
Ses çıkarmadan yazdım, usulca..

Gözlerim doldu, ağzımın yerine..
Ama roman yazamadım.

Sözleri gözler doldurur ya da sözler gözleri...
Tam olarak karar vermiş değilim ama
Siz siz olun,
Kimseyi adını duyduğunuzda gözleriniz dolacak kadar sevmeyin. Ya da sevin. 
Yanaklarınızdan okusunlar.
Gönlünüz bilir.




Pinned Image




Dinlemeye Doyamadıklarım...




Hayatının olmazsa olması müzik olan birinden birkaç öneri alın istedim. Ben bu şarkıları dinlemeye doyamıyorum. Sadece bunlar olsa yine iyi... Bilgisayarın başına oturunca onu da dinleyeyim, bunu da dinleyeyim derken saatlerim geçiyor.

Yolda yürürken, dışarı çıkmaya hazırlanırken, ofiste kısacası her yer ve her anda kulağımda kulaklıklarımla birlikte yaşıyorum. Şarkı dinlemeden geçen bir günüm olmuyor.

Hatta bazen işin söyleme tarafında da yer alıyorum. Bana göre sesim idare eder nitelikte ama eğitim şart tabii :)


Şarkılara olan tutkumu bir cümleyle özetleyecek olursak;
:)



Macy Gray - Help Me




Erlend Öye -Sudden Rush



Richard Hawley - İn Burn To You




İmany - Slow Down




Model - Belki









       I DO
                  yes

music   

Kitap Önerisi | Bir Haftada İki Roman

Bu hafta çalıştım, gezdim - eğlendim ama roman okumayı ihmal etmedim. Hatta bir taneyle yetinmeyip ikincisini de severek okudum.

İlk kitabım aşkın her halini içinde barındıran, sizi her cümlesinde kendine aşık eden, aşk adamı Murathan Mungan'ın "Aşkın Cep Defteri" kitabı. 

Murathan Mungan kitaplarını okuyunca aşkı yeni öğrenecek küçük bir çocuk gibi hissediyorum kendimi. Kendisi her ne kadar "yazınca da geçmiyor" dese de, onun yazdıkları bize geçiyor aslında. Bütün ezberlerimi bozdurup, bildiklerimi sorgulatıyor. Hatta bana "sence aşk nedir?" diye sorsanız "Murathan Mungan'ın aşk üzere henüz söylemediği sözdür" derim. Onun aşka aşık oluşuna aşığım ve bir kez onun gibi sevebilmek için her şeyimi feda edebilirim.

Kitabı okumanızı tavsiye ediyorum yazmama bile gerek yok sanırım. Aşkı cebinde taşımayı kim istemez ki?






Ve ikinci okuduğum kitabım da Hande Altaylı'nın Kahperengi isimli romanı. Bu kitabı ilk olarak Hande Altaylı'nın Ayşe Arman'la yaptığı röportaj sayesinde duymuştum. Aslında kitaptan çok kendini anlattığı röportajında onu kendime benzettim. Hayata bakışımız ve duruşumuz hemen hemen aynı gibiydi. Röportajı okurken kendimi okuyormuşum gibi hissettim. Böyle olunca da hangi burçtan olduğunu öğrenmezsem olmazdı. :)
 Twitter'dan sorduğumda aldığım yanıta hiç şaşırmadım. Tabiki İkizler! Zaten bu kendini bilirlik başka bir burçta olamazdı. Boşuna kendime benzetmediğimi böylece anlamış oldum. Sonrasında D&R'ın internet sitesinde kitap siparişimi bir tıkla gerçekleştirdim. 

Heyecanla bir şekilde başladığım okumayı yine heyecanla sonlandırdım. 
Hikaye, kurgu, anlatım biçimi yani her şeyiyle mükemmeldi. Bitmesini istemediğiniz kitaplar vardır ya, bu da öyleydi benim için. Kahramanlar çok iyi analiz edilmiş ve gerçeklik bir ayna gibi yüzünüze yansıtılıyordu. Zaten kitabı bitirince de hem kahramanlarına hem yazarına "vayy bee, aferin" demeden edemedim. Anlayacağınız sağlam kişilik, sağlam bir hikaye ile anlatılmıştı. Unutamayacağım hikayelerden biri ve oldu kitaplığımda yerini aldı. Siz de mutlaka okuyun derim.









İrem'in Notu: Kitap alırken D&R'ın internet sitesini kullanıyorum. Normalden uygun fiyata alabileceğiniz her türlü kitabı, 50TL üzerine ücretsiz kargo imkanı sunmakla birlikte kısa süre içerisinde elinize ulaştırıyor. Rahatlıkla kullanabilirsiniz. 




Bahar

Ben başka baharları bekliyorum. 
Bunu istemiyorum.
Kimsenin görmediği, herkesin yaşamak istediği o dokunulmamış hayatı bekliyorum.
Neden inandığımı bilmeden, sorgulamadan o yolda yürümeyi diliyorum.
Ona doğru yorulmadan koşmak istiyorum.


Kimseyi istemiyorum yanımda.
Bir başıma olmalıyım bu yolda.
Yalnızlık her zaman insana iyi gelir ya,
Kendimi bile istemiyorum aslında.



Pinned Image





İnsanlar Her Zaman Terkeder


Şarkılara Yazı Yazan Kız




Mustafa Ceceli - Es









Es kaza sevdiyse ne ala, eser belki içine bir kez daha. 
Ama ya sevmemişse?
O zaman ne olacak biliyor musun? 
Gözyaşlarını rüzgar kurutacak, yüzünde sadece akan yaşın izi kalacak. 
Yalnızsın esen rüzgarla, artık gözlerini kapatabilirsin istemesen de. 
Çok sevdin ama son durakta elinde biletlerle öylece kalakaldın işte. 
Yapacak hiçbir şey yok, giden gitti.. 
Artık esse de esmese de için üşüdü bir kere..








Pinned Image