Lütfen Cevaplardaki Soruları Bulunuz.




İnsan bazen 'beni de götür' diyemeyeceği için kal diyemez. 
Bunu söyleyemezken uzak ülkeleri birlikte gezme hayallerini bile hiçe sayar hemde. 
Beraber güzel bir şarkı dinleyip, birer kadeh şarap yudumlama ihtimallerini de düşünmeden. 

Pekiyi...

Güneşli bir günde başına papatyalardan taç yapıp, kırlar da koşuşturmayı da mı hiç düşünmez?
Deniz altına bakarken küçük balıkları yakalama oyunu oynamayı?
Aşk filmi izlerken gözünden akan yaşı omzuna silmeyi?
Sarhoş olunca karnı ağrıyana gülmeyi?
Aynı yaşlara birlikte girmeyi?
Kahvaltıların en güzelini birlikte etmeyi?

İnsan hangisini düşünmez ki kal diyemezken...
En çok hangisinin gerçekleşmeyeceğine üzülür...
Hangi soru cümlelerinin sonuna soru işareti koymaz peki?
Cevabını bildiği halde söylemediklerine mi?













Benim Hayallerim, Benim Yolum...

Fotoğraf bana ait*


Rüzgarın kulağına fısıldadım bugün.
"Umut varsa, dünyayı yıkın omuzlarıma. Asla yıkılmam."
Bu yolu yılmadan yürümem gerekiyorsa "yürürüm" dedim.
Ben istedikten sonra her şeyi yaparım hem.
Dediğine göre;
"Kış hep uzun sürermiş."
Biraz sabredersem bahar gelir, güneşle uyanırmışım.
İyi düşünürsem iyi şeyler olurmuş.
Hayat hep aynı gitmezmiş.
Yollardaki engelleri aşmakmış önemli olan.
Arkaya dönüp bakmamak lazımmış her zaman.
"Bak" dedim. "Elimde kocaman bir şemsiyeyle bahara yürüyorum ben.
Hem yaz da azıcık ileride kollarını açmış beni bekliyor. 
Sen de benimle gelsene..."






Kitap Önerisi | Gizli Anların Yolcusu



427 sayfa, 3 gün, 2 damla yaş.
Bu kitaptan bana kalan bilanço.

Uzun zamandır ilk defa erkeğin ağzından okuduğum bir kitaba hayran kaldım. Genelde kadınların erkekleri, erkeklerin kadınları "anlamadığı" söylenir ama bu romanda tam tersi bir durum söz konusu. İşin tuhaf tarafı ise bir kadın tarafından erkekçe yazılması. Kadınların aslında ne kadar ayrıntıcı olduğu, düşünerek hareket ettiği, erkeklerin ise olaylara düz bir bakış açısıyla, hesapsız yaklaştığını çok açıkça ifade ediyor. 

Birçoğumuzun daha konusunu bilmeden, bakınca okumaktan vazgeçeceği türden kalınlığa sahip olan kitabı nasıl bu kadar kısa sürede okuduğumu anlamadım. Bitmesin diye okumaya kıyamadım ama elimden de bırakamadım. Kurgusu ve kişileri öyle ayrıntılı ve yalındık ki, olayları gözümde net bir şekilde canlandırabildim. Hatta filmi yapılsa keşke diye geçirdim içimden. 

Ben şimdi bu kitabın devamı niteliğindeki "Bora'nın Kitabı"nı okumaya başlıyorum. Siz de "Gizli Anların Yolcusu" nu okumakta gecikmeyin. Zira şuan hayatınızda kocaman bir boşlukla yaşıyorsunuz. 


Sevgililer Günü'ne Sevgilerimle...




Yalnızlığın resmi günü yarın. Diğer günlerden hiçbir farkının olmadığını göstermek için inatlaşılan bir Perşembe günü. Hafta sonuna bir gün daha yaklaşmış olmanın sevinci.
Bizim için yarının ifade ettiği tek şey bu. 

Kiminiz hediyelerle, yemekle kutlayacak, kiminiz ne gerek var diye önemsemeyecek Sevgililer Günü'nü. Kızlar pembe ya da kırmızı giymeye özen gösterecek, erkekler her zamankinden daha yakışıklı olmaya. Günler öncesinden düşünüp aldığınız en özel hediyeleri vereceksiniz mum ışığında. Belki birileri evlenme teklifine "Evetttt" diyecek yarın tam bu saatlerde. Aşkınızı pekiştirecek bir gün olacak yani sizin için.

Biz ise, sokaklarda herkesi çift görecek, yolun kenarından yürüyeceğiz size yol vermek için. 
Cafelere uğramayacağız bu çok sevgili anlara tanık olmayalım diye. 
Yalnızlığın en iyi sevgili olduğuna öyle inanmışız ki, yaktığımız gemilerin dumanı şerefine kaldıracağız kadehimizi. Alkol kanımıza girdikçe cevap verme telaşına düşmeden bir kere daha "Neden?" diye soracağız kendimize. Seneye kadar zamanımız var nasıl olsa diye ağır ağır vereceğiz cevabını. 

Ben yarın ne çiçeğe, ne hediyeye ne de kolunda sevgilisi olanlara imreneceğim.
Ben çok "sevdiğini öpebilecek" lüksü olanları kıskanacağım.  
Onlara her günün sevgililer günü olduğu aklıma gelecek, yine kendime üzüleceğim. 
Tek sevgililer günü hayalim olan "ayaklarımın ucunda deniz, sağ elimde tuttuğum rengarenk balonları, sağ elini tuttuğum kişiyle gökyüzüne uçurma"nın resmi bir kez daha canlanacak gözümde. İlerideki bir 14 Şubat'ta olmasını umarak gülümseyeceğim biraz.

Ama şimdilik biz yalnızların yarın ihtiyacı olan şey; 
Biraz daha koyu kırmızı ruj, 
Ağlayınca akmayan mascara, 
Düz bir ayakkabı. 
Daha yürüyecek çok yolumuz var çünkü. 






Nedensiz Sorular




"Neden?" diye sormamayı öğrendiysen hayat daha kolaylaşıyor. "Olduğu gibi kabul etmek" se eğer evet, bu o oluyor. Elmaya "sen neden elmasın?" diye sormak kadar mantıksız, gereksiz, anlamsız gibi bir şey. Çünkü nedensiz oluyor çoğu şey. 

Bazen alacağın cevabı bildiğinden susuyorsun, bazen de duymak için bilerek soruyorsun.
Her ikisinde de canın yanıyor ama en azından soru sormayı, sormamayı, cevap vermeyi, vermemeyi öğreniyorsun. İnsan kendi yaşamayınca anlamıyor, biliyorsun.

Konu aşksa eğer, bildiklerini unutuyorsun, her şeyi  en baştan öğreniyorsun hatta.
Önce kendine ihanet ediyorsun sonra bildiğin tüm cevaplara.
Ama aşk bir gün bitiyor.
Soramadığın tüm soruların cevapları için üzülüyorsun en çok.

Öyle bir zaman geliyor ki, okuduğun kitaplar, evrene yolladığın mesajlar, inancın hepsi ama hepsi işe yaramıyor. 
İlk sorduğun soru; "Neden ben?" oluyor.
Sonra devamı geliyor soruların.
Durduramıyorsun.