Erkek Demek...

Erkek deyince aklıma yürek gelir. Yürek deyince de cesaret. Çünkü yüreğinin götürdüğü yere gitmen için cesaretli olman gerekir. Giderken yanına alacaklarını belirlemen içinde aynı şekilde.

Erkek demek vazgeçmemek demektir. Risk alıp inandığın yolda ilerlemektir. 
Dimdik durmak demektir. Elinde yoksa avcundan vermektir. Sevdiğinin gözlerinin bir damla yaşına denizleri kurutmaktır. Hayal kurdurmaktır bir kıza, gerçekleştirmektir daha fazlasını. Zamana bile gücünü göstermektir. Elinde çiçeklerle gelmektir ansızın, ama hiç gitmemektir.
Yeni bir hayatı başlatmaktır, eskilere nokta koymaktır. Geçmiş değil, gelecektir erkektir. Umuttur, şanstır, bir çift gülen gözdür. Ama en çok omuzdur bir erkek. Kadının güven duyabileceği tek yerdir. 

En zoruda yürekte cesareti taşımak. 
Ya da cesaretli bir yüreğe sahip olmak.
Cesaret erkektir, yürekte kadın.
O yüzdendirki cesaretli olmak en çok erkeklere yakışır.



Pinned Image

Ataköy Marina'da Bir Akşamüstü

Yine bir akşamüstü gezmesi ve postuyla karşınızdayım. Günün en sevdiğim saatlerini böyle güzel yerlerde geçirmek oldukça keyifli. Ayrıca bu postların fotoğrafları da çok hoş oluyor. Bu seriyi devam ettirmem için beni cezbediyorlar. Bakmaya doyamıyorum hepsine :)
Neyse, bu sefer Ataköy ve Bakırköy'e yeni bir nefes getiren Ataköy Marina'daydım. Cafeleri, fotoğrafta gördüğünüz görsel su şovları, manzarası, deniz kokusu kısaca her şeyiyle keyifli zamanlar geçirebileceğiniz harika bir yer olmuş! Benim son zamanlarda bu çevrede gittiğim tek yer. Siz de kahvenizi yudumlarken hayal bile kurarbilirsiniz belki!




Madem öyle ne giydiğime de bir bakalım. "Yaz günü siyahlarla ne işin var iiremim" demeyin sakın:) Siyahın mevsimi yoktur. Her daim baştacıdır. Yanına krem rengini aldı mı, yaz rengi oluverir.




Şapkam Forewer New, elbisem Koton, ayakkabım Stradivarius, çantam Mavi Jeans, bilekliklerim Koton, Twist ve el örgüsü..




Tabii fotoğraf çekmeyi güneş batmadan önce hallederseniz benim fotoğraflarım gibi karanlık olmazlar :)



Günün yorgunluğunu keyifli sohbetimizle atarken "bir tatlı huzur almaya geldik Marina'dan" dedik ve çikolatanın mutluluk getireceğini umarak kahvelerimizin yanında brownie - cheescake'imizi afiyetle yedik.  




Not: Mutlu olmak için kendini sevmen yeterli. Seni sevecek olan da ilk önce kendini sevmeli.


Olduramadım

Olduramadım. 
Boşuna koşmanın insanı sadece yoracağını farkettim, durdum derin bir nefes aldım. 
Baktımki kumdan kaleleri denizin kıyısına yapmak mümkün değil, vazgeçtim. 
Beklenti içine girmedim ama belkilerle bekledim. İstemekle de olmayacağını anladım. 
İnanmanın başarmaya faydasının olmadığının kanaatine vardım. 
Ne kadar cesaretli olduğumu, kalbimi elime almak üzereyken farkettim, hemen yerine bıraktım.
Sonra bir baktım hayatı garantiye almak diye bir şey yokmuş. 
Meğer baht denilen şey senin elinde değil, ayaklarının altındaymış. 
Kimse seni tahtına durup dururken oturtmazmış. 
Yürürken arkanda bıraktığın izlermiş hayallerin, dönüp baktıkça ne kadar uzaklaştığını farketmekmiş kaderin. 
Aşkın masallardaki gibi olduğuna inanmakmış en büyük hatan ve bazı doğrular insanı yanlışlara sevkedermiş. 
Gözünde büyütmemek için içinde duygular beslememen  lazımmış. 
Değerle eder arasında dünyalar kadar fark varmış. 
Yedekte olmak senin elindeymiş, asıl olmanda onun. 
Şarkılar canını yakıp, şiirler içini acıtırmış. Biraz sessizlik hepsinin ilacıymış.
Her defasında bile bile atlamakmış ateşe, kendini yakmakmış. 
Gidersen gelirmişsin, gelmeden gidemezmişsin. O istemezse olmazmış. İnat etmenin anlamı yokmuş.
Ne yapsın, kalbinde aşk yoksa elinden bir şey gelmezmiş. 
Sen gelmezmişsin. 
Ben de gidermişim.




Hangi Kızları Sevmem?

Kendini prenses sanıp sana külkedisi muamelesi yapmaya çalışanları sevmem. 
Her kızı kendi gibi yapmaya çalışıp ona benzemeyeni başka dünyadanmış gibi görenleri sevmem. 

Kıskanç olanları sevmem. Seni kötülemekten başka işe yaramazlar.
Sürekli erkek dedikosu yapıp seni de yapmaya mecbur bırakanları sevmem.
Kıyafetini beğendiğimde nereden aldığı soramayacak kadar samimi olmayanları sevmem.
Seni bir kız arkadaşınla kıskandırmaya çalışanları sevmem. O senin de arkadaşın.
Kendine bakmayıp, pisliği doğallık sayanları sevmem. 
Gündüz vakti bir ton makyajla ve topuklu ayakkabıyla gezip seni de gezirmeye çalışanları hiç sevmem.
Dikkat çekmek için abartılı giyinip, senin normalliğine burun kıvıranları sevmem. 
Güzelliğin zekasının önüne geçtiğini düşünenleri sevmem. Hatta çok gülerim. 
Sosyal zekası olmadığı halde sosyallikten ölenleri sevmem. Zorla güzellik olmaz.  
Senin doğum gününü önemsemeyip kendine dünyanın en güzel partisi yapılmasını isteyenleri sevmem. Bencilliğe gelemem. 
Kız muhabbetinden anlamayan, içip içip birlikte gülemeyeceğim kızları sevmem. Kasıntılar uzak olsun lütfen.
Kıyafetimi indirimden aldığım halde indirimli fiyatı yerine sezon fiyatını söylemek zorunda bırakanları sevmem. Yalan söylemenin pembe etek halidir. 
Çok konuşan, dırdır eden her şeyin altında bir şey arayan kızları sevmem. Hatta erkeklere bu konuda hak veririm. 
Yiyip yiyip kilo almayan kızları hele hiç sevmem. İçlerindeki fili boğasım gelir.
Sana benzemek için elinden geleni yapan ama seni takdir etmeyenleri sevmem. Unfollow yediğim çok olmuştur. 
Sevgilisi olunca dünyasını ona teslim edenleri sevmemekle birlikte anlamamda.
Ayrılınca sana yapışıp yeni birisini bulana kadar peşinden ayrılmayanları sevmem. Sonra zaten istesen de gelmezler.
Her gün ortalarda fink atıp ihtiyacın olduğunda aniden işleri çıkanları sevmem. Bugün sana yarın bana olayını bilmedikleri için de acırım.
Yani demem o ki;
Kendi olmayan ve ne yaptığını bilmeyen kızları sevmem. 




Kitap Önerisi | Falan Filan

Artık Oben'le olan münasebetimi bilmeyen kalmadı değil mi? Lütfen kalmamış olsun, çünkü herkese açıklamak beni gerçekten yoruyor. Ortada güzel bir enerji ve beklentisiz sevgi var, hepsi bu! 
Biz birlikte hayatı Pi'ye alıyoruz, siz de sorgulamak yerine bize katılsanız mesela ;)




Size Falan Filan'ı ne kadar tarafsız anlatabilirim bilmiyorum ama 4 - 5 saatte bitirdiğim bir kitabın ne kadar sürekleyici olduğundan bahsetmeme gerek yoktur herhalde. Öyle ki bir bölüm daha bir bölüm daha diye diye kısa sürede nasıl bittiğini anlamadan son sayfasını okuyuvermişim bile. Bitince de "e bitti bu :(" diye kitaba bakakaldım tabii.

Oben'in ilk kitabı olmasına rağmen işi çok iyi kotarmış. Dili sade, günlük hayatın içinden ve samimi. Özellikle kitabın sonlarına doğru anlatışında daha bir ustalaşmış. Konu çok iyi bağlanmış olmakla birlikte ikinci kitabının çok daha iyi olacağından hiç şüphem yok.






Bige öyle güzel anlatmışki biz kızları, kendinizden bir şey bulmamanız imkansız kızlar. Erkekler de kızları anlamak için mutlaka okumalı bu kitabı. Kitapta yer alan karakter görselleri ile karikatür okumak kadar eğlenceli bir hale gelmiş. Yani anlayacağınız Oben bize anlatımı, görselliği ve sıradışılığı sunmuş kitabında. 
Birde Bige'nin ofis arkadaşı İrem var ki kitapta, beni en çok şaşırtan da o oldu. Sadece iki kelimelik bir repliği var ama olsun. Adının İrem olması bile yetti bana. 
Bende ona, onun İrem'ini anlattım:)



Bige, yolun açık olsun bebeğim!

Selam. Ben Bige'nin size 96. sayfada bahsettiği ofis arkadaşı İrem. Benden bahsetme şeklinden birbirimizden pek hazetmediğimizi anlamışsınızdır. İtiraf etmeliyim, Bige'yi yıllardır içten içe kıskanırım. Her ortamda farkedilmesi, istediği adamı elde etmesi, işinde başarılı olması benim ona karşı hep cephe almamı sağladı. Ona "İyi beklemeler" derken de biliyordumki Emre gelecek ve onu alacaktı. Nitekim gelip aldıda. Yine de onu biraz olsun sinir etmek hoşuma gitti. Oradan bakınca bu kız da amma gıcıkmış diye düşünmeyin. Biz kızları bilirsiniz işte hem birbirimizi çekemeyiz hemde hayatımızda olan her önemli gelişme için hemen telefona sarılıp bir an önce anlatma derdine düşeriz. Gerçi Bige her zaman çok güçlüydü, birbirimize hiç ihtiyacımız olmadı ama olsun. Onun bir anlık umutsuzluğa kapılıp sinir olması bile bana yetti. Ama biliyorumki Emreyle de dikiş tutturamayacaktı.
Bu aralar sürekli iş gezilerine gitmesi nedeniyle çok fazla görüşemesek de Facebook'taki iletisine yazdığına göre Londra'ya gidiyor sanırım. Tek ve büyük aşkı Adrien'den yediği darbe sonrasında kendine gelemedi bir türlü. Araya birkaç tane çıtır attığını duydum ama Londra'ya gidecek kadar aşık olabileceğini düşünmemiştim. Neyin peşinde olduğunu bilmiyorum ama umarım o sümsük Adrien'e geri dönmez. Nede olsa birkaç gün sonra duyulur neler yaptığı da, ona dönerse eğer bu kızda hiç akıl yok der, arar küfür ederim. Aman canım neyse ne, banane. Güle güle git tatlım, ben hep buralardayım!

                                                                                                                           İrem



Kitabı aldığım günü pembe günü ilan ettim. Her şeyim pembeydi o gün:)
Tam 3 tane aldım kitaptan, daha da alacağım gibi görünüyor. Bu ay doğum günü olan birçok arkadaşım var ve onların da okumalarını istiyorum. Oben'den hepsi için birer imza koparmak niyetindeyim. Yıllar önce bir tanıdığım benim için Tarkan'dan imzalı bir kağıt almıştı. Bilirim o duygunun nasıl olduğunu. Neyse Oben'i veren Allah Tarkan'ı da verir bir gün :)


İşte "Falan Filan" ımız böyle bizim. En kısa zamanda alıp okumanızı tavsiye ediyorum. Hatta benim gibi sevdiklerinize armağan ederseniz hiç fena olmaz tabii ;)


Galata'da Bir Akşamüstü

Bu hafta içi küçük bir kaçamak yapıp Galata'ya gittik kız arkadaşlarımla. Günlük koşuşturmalarımızın arasında hem birbirimizi hemde oraları öyle özlemişiz ki, birkaç saat yetmedi bize. Denizin kokusu, kız muhabbeti ve bendenizin çektiği fotoğraflarla hayli güzel bir akşamüstü oldu.


İstanbul'da olduğumu en çok oralarda zaman geçirince anlıyorum ben. Yaşayan insanların arasında olunca farkediyorum hayatı ve en kısa zamanda tekrar kuşlarıma gitmek istiyorum beennn :)))



















Değişik çalışmalarımda olmadı değil :)













Günü türk kahvesiyle tamamladık tabii. Tadı hala damağımda.
Bu arada kahvemdeki gülen yüzü farkettiniz mi? Hayat bana gülüyor :)))




Bu başlığı attıktan sonra aklıma bu şiir geldi.
Her akşamüstü hüzünlenen birisi olarak bunları hissetmeyim de ne yapayım?

BEN ÖLÜRSEM AKŞAMÜSTÜ ÖLÜRÜM

Ben ölürsem, akşamüstü ölürüm,

Şehre simsiyah bir kar yağar,
Yollar kalbimle örtülür,
Parmaklarımın arasından
Gecenin geldiğini görürüm.
Ben ölürsem, akşamüstü ölürüm,
Çocuklar sinemaya gider,
Yüzümü bir çiçeğe gömüp
Ağlamak gibi isterim,
Derinden bir tren geçer.
Ben ölürsem, akşamüstü ölürüm,
Alıp başımı gitmek isterim,
Bir akşam bir kente girerim,
Kayısı ağaçları arasından
Gidip denize bakarım,
Bir tiyatro seyrederim.
Ben ölürsem, akşamüstü ölürüm,
Uzaktan bir bulut geçer,
Karanlık bir çocukluk bulutu,
Gerçeküstücü bir ressam
Dünyayı değiştirmeye başlar,
Kuş sesleri, haykırışlar,
Denizin ve kırların
Rengi birbirine karışır.

Sana bir şiir getiririm,
Sözler rüyamdan fışkırır,
Dünya bölümlere ayrılır,
Birinde bir pazar sabahı,
Birinde bir gökyüzü,
Birinde sararmış yapraklar,
Birinde bir adam,
Her şeye yeniden başlar ...
Ataol Behramoğlu



Mavi

Farkettimki bazı insanların içine güneş doğmuyor. 
Hiç aydınlanmıyor ruhları.
Gecenin bütün siyahlığı onların sanki.
Pas tutmuş artık yürekleri, görmüyorlar kimseyi.
Hatta bir süre sonrada kendi karanlıklarında kayboluyorlar.
En kötüsü seni de kendileri gibi görüyorlar.
Halbuki senin gökyüzünde onların yerleri yok, bilmiyorlar.

Sen hayallerinin rengarenk balonunu uçuruyorsun,
Onlar gökkuşağının peşindeler.
Oysa beyazları bile lekeli.
Zaten bütün renkler senin elindeyken, gri bile olamaz ki renkleri.
Güneş senin için doğuyorken bırak gökkuşağı onların olsun.
Gökyüzün yeter sana nasıl olsa.

Pinned Image

Yoktan Var Etmek...

Sen benim ellerimi hiç tutmadın ama ben her gün sol elimi sağ elimle kavuşturuyorum.
Aynada gözlerime bakıyor, seni görüyorum.
Yürüdüğüm yollar sana çıkmasa da ben seninle yürüyorum.
Duymadığın halde kulağuna şarkılar söylüyorum.
Sanki tarak senin parmaklarınmış gibi saçlarımı tarıyorum
Bazı geceler sana sarılıp uyuyorum yastık yerine. 
Ne zaman yolda küçük bir kız görsem sana gösteriyorum
Sevip sevmediğini bilmiyorum ama çok güzel balık pişiyorum..
Senin yerine kapıma çiçekler bırakıyor, mis gibi kokularında mest oluyorum.
Bol bol kahve içiyorum senin fincanından. 
Fotoğraflarda senin için poz veriyor, sana gülümsüyorum.
Güzel müzikler dinliyorum seninle dans ederek.. 
Her sabah harika bir güne uyanıyorum seninle uyandığımı düşünerek.

Yani sen var-mış-sın gibi yaşıyor, yok olduğunu biliyor ve mış gibi yapıyorum...
Sonra düşünüyorum da ben senin sevmediğin şeyleri bile seviyorum aslında. Kendimi mesela...
Ve bazı geceler senin için dua ediyorum.
Sakın sevme beni diye.
Beni sevme.
Sakın.


Pinned Image


Curcuna'ya geldi..

Cuma akşamı hiç hazırlıklı olmadan iki dakika içerisinde alınmış bir kararla KafePi'nin yeni mekanı Curcuna'ya açılışına gitmeye karar verdik arkadaşlarımla.

Yine benim için rekor denebilecek bir süre olan kırk dakikada hazırlandım. Üzerime sıradan ve rahat Mango t-shirt, altına Mavi Jeans jeanimi, ayağıma da Stradivarius topuklu sandaletlerimi geçirip, saçımı gelişigüzel topladığım gibi düştük yollara.

Yerin nerede olduğunu tam olarak öğrenmediğim ve birbirine yakın olduğu için yürüyerek gitmeyi tercih ettiğimiz için daha gece başlamadan bayağı yorulduk. Ama tabii eve dönerken değdi diyebileceğimiz bir geceydi.








Dans ettik, güldük, fotoğraf çekindik... Bir ara  en çok dans eden kişi ödülünü verecekler diye bekledim ama olayı curcunaya getirdiler, vermediler :) 


 DiscOben'le eğlenmelere bir türlü doyamıyorum. Normalde DJ'den şarkı istenmez ama sağ olsun arkadaşlarımla benim artık klasikleşen şarkımız "Kafamda Deli Sorular"ı çaldı bize. 
Yine gönlümüzü yaptı yani :)














Ve o gece eve gelince farkettim ki; son zamanlarda plansız planlar beni daha çok mutlu ediyor. Kendimi hazırlamadan, o güne odaklanmadan, sadece anın tadını çıkararak kullan at eşyalar gibi kullandım zamanı. E hoş da oldu :)



Not:  Bu geceyi DiscOben 'in blogunda onun açısından da yazdım. Göz atmak isterseniz tıklayın :)

Ayaklarıyla Gideni Gözlerinle Uğurlarsın..

Gitmeler her zaman hüzünlüdür. Gözüne ayrılık kaçınca ağlatır çoğunlukla. 
Bundandır birini uğurlarken boğazında kocaman bir yumruk hissetmen. 
Zaten genelde de konuşamazsın el sallarken.

Bazen gözünden yaş akmaz ama içinden bir damla düşer yüreğine. 
Kalbin sandalındır artık, rüzgarı da arkana aldın mı, git gidebildiğin yere.
Kim bilir, yeni limanlara yelken açma vaktin gelmiştir belkide.
Rüzgar yardımcın olsun dostum, hayat böyle işte.