Beyaz Rüya :)

Bu manzara hep şeyin üzerini örtüyor. Öylece bakıyorum beyazlığa. 
Düşünmüyorum, sorgulamıyorum sadece hissediyorum. Pencerenin arkasından bakıyorum ama üşüyorum. Kendimi görüyorum, özüme dönüyorum. Saflığı hatırlıyorum. Onun dışındakileri umursamıyorum. En önemlisi hayatı seviyorum ve şükrediyorum. 
İyi ki kar tanelerinin güzelliklerini görebiliyorum. 
:)























İmzalı Albüm Kazandımm:)))

Bu akşam mutluluğum posta kutuma bırakılan bir zarftaydı. Günlerdir bekliyordum ama ummadığım bir an da karşıma çıkınca kocaman bir gülümseme belirdi yüzümde.  Twitter'da attığım tweet sayesinde kazandığım bu hediyem Atakan Ilgazdağ 'ın "Yeni Bir Gün" isimli albümüydü. 

İçinde bir hayat, aşk, mutluluk, acı, hüzün, sevinç, ayrılık... birçok duygu taşıdığı için ağırdı albüm. 
En önemliside bir insanın emeği, umudu, hayalleri vardı elimde... 




Atakan Ilgazdağ'ı ilk olarak geçen sene vizyonda olan  "Ya Sonra" filminde dinledim ben. Filmi izledikten sonra söylediği şarkı "Hayat Aradaşım"ı aramakla geçti günlerim. Sesi beni çok etkiledi çünkü. (Bende bıraktığı etkiyi tarif bile edemiyorum şuan ama neyse...)
Sonrasında kim olduğunu öğrenip,  şarkılarını dinleyince kendisinin müdavimi oldum. :)



Bu albümde tüm şarkıların söz-müzik ve düzenlemeleri sanatçının kendisine ait olmasına rağmen o susmuş, şarkıları konuşmuş resmen. Hepsinde ayrı bir hikaye ve yaşanmışlık var. Sözleri oldukça etkileyici... Birkaç tanesi sanki benim için yazılmış gibi hatta.. :)




Bu arada adıma imzalanmış birkaç cd'im daha var ama bu notu görünce şaşırdım aslında. Diğerlerinden farklı geldi. Bir yandan da çok samimi buldum doğrusu.
O halde buradan cevap vereyim kendisine:)
'Ben hediyemi çok beğendim. Güneş gibi doğdu geceme... '
Teşekkürler...






Bu yazımı da onun muhteşem şarkılarını dinleyerek yazdım. Size de en sevdiğimi dinletmek isterim.



Belkide dengede kalmak benim için 'yanlış seçim'...



(Bu arada Atakan Ilgazdag'ı Twitter'da takip etmek isterseniz buraya  tıklamanız yeterli.. :)

Sevgiler:))

Anlamsız Zamanlara Anlamlı Şarkılar


Ne iyi ne kötü,
karla karışık yağmurlu.
'Ne karın tadı var ne yağmurun' durumu...
Arada derede, ortada bır yerde.
Belli belirsiz bır alemde.
Sebepsiz bır biçimde, anlamsız bir gerçekte.
Boşluğun ortasında, alemin içinde.
Varlığın ezberde, tarifsiz bir şekilde.
Zamanın birinde, dünyanın dışında.
Çemberin hiçbir yerinde...
Gözbebeğinde...

Hep belirsize yeltenmiş bir kalp var içimde...



                M.D.N.A 




  *Meaningless Times Meaningful Songs*



If you were the Mona Lisa
You'd be hanging in the Louvre
Everyone would come to see you
You'd be impossible to move
It seems to me is what you are
A rare and priceless work of art
Stay behind your velvet rope
But I will not renounce all hope

And I'm right by your side
Like a thief in the night
I stand in front of a masterpiece
And I can't tell you why
It hurts so much
To be in love with the masterpiece
Cause after all
Nothing's indestructible

From the moment I first saw you
All the darkness turned to light
An impressionistic painting
Tiny particles of light
It seem to me is what you're like
The "look but please don't touch me" type
And honestly it can't be fun
To always be the chosen one

And I'm right by your side
Like a thief in the night
I stand in front of a masterpiece
And I can't tell you why
It hurts so much
To be in love with a masterpiece
Cause after all
Nothing's indestructible
Nothing's indestructible
Nothing's indestructible
Nothing's indestructible

And I'm right by your side
Like a thief in the night
I stand in front of a masterpiece
And I can't tell you why
It hurts so much
To be in love with a masterpiece

And I'm right by your side
Like a thief in the night
I stand in front of a masterpiece
And I can't tell you why
It hurts so much
To be in love with a masterpiece
Cause after all
Nothing's indestructible
Cause after all
Nothing's indestructible



İçimdeki Tiyatro Aşkı Bambaşka

Tiyatro tutkumu beni tanıyan herkes bilir. (Bu yazıyla sizler de biliyorsunuz artık:)
Özellikle devlet tiyatrolarının her oyununa mutlaka giderim. Hafta 2-3 oyun izlemişliğim bile vardır. Genellikle Cevahir Alışveriş Merkezi'ni tercih eder aynı zamanda gitmişken alışveriş de yaparım. Salonları da oldukça konforludur. Onun dışında Fatih'teki Reşat Nuri Sahnesi'ne giderim ama koltukları anfi şeklinde olmadığı için izlemek biraz zor oluyor. 
Yinede içimdeki tiyatro izleme aşkı için her şeye katlanıyorum. Oyunlara bilet bulayım yeter :) 

Bu hafta ikiside İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunu olan Yanık ve Aşkın Sıradanlığı'ndan bahsedeceğim.



Aşkın Sıradanlığı

 Zor bir oyundu gerçekten. Oyuncuların çok dikkatli ezber yapmasını gerektirecek repliklere sahipti. Performansları iyiydi ama daha iyi olabilirdi. Dekoru sıradan değildi. Dönen sahne olması oyuna hareketlilik katmıştı. Işıklandırmaları da oldukça iyiydi. 
Fakat konusuna gelince, adı gibi biraz sıradandı. Siyaset ve felsefeyi birleştirdiklerinden ayrıca bir ağırlığı vardı. Bence gereksiz uzundu. 1saat 50 dk sürdü ama 20 dk daha kısa olabilir. Çok ilgi çekici bir konusu olmamasına rağmen yinede izlemeye değerdi.


Oyunun Konusu:

Nazi Almanyası öncesi başlayan ve bir üniversitede öğrenci olan Yahudi asıllı Hanna Arendt ile felsefe profesörü Martin Heidegger arasında geçen gerçek aşkın öyküsü. Ancak bu ilişki tüm özgün fikirleri ve yaratımlarına rağmen Hanna Arendt’in hocası ve aşığı Heidegger’in gölgesinde değerlendirilmesine neden olur ve tüm hayatını etkisi altına alan bir lanete dönüşür.

Yazan: Savyon  Liebrecht
Çeviren:Tarık Günersel
Yöneten: Özgür Yalım
Oyuncular: Nisa Yıldırım, Saydam Yeniay, Deniz Elmas, Efe Tunçer




  Yanık

İzleyen herkesin boğazında bir düğüm bıraktığı kesin. Son zamanlarda izlediğim en güzel oyundu diyebilirim. Çünkü çok gerçekti ve oyuncularda müthişti. 
Hayatın ne kadar ucuz olduğunu aynı zamanda herşeyden önemli olduğunu o kadar iyi anlatmışki etkisinden çıkmanız zaman alabilir. 
Dekor, ışık, konu ve oyuncularıyla her tiyatro izleyicisinin mutlaka izlemesi gerekir. 
Eğer vaktiniz olursa mutlaka izleyin derim.



 Oyunun Konusu: 


Erkek egemen değerlerin hakim olduğu, savaşların yaşam biçimine dönüştüğü, işgal edilmiş topraklardan koparılmış mültecilerin kamplarda yaşamak zorunda kaldığı bir coğrafyada, çocuğundan koparılmış bir kadının, diğer iki çocuğunun hiç tanımadıkları babaları ve varlığından bile haberdar olmadıkları ağabeylerini bulmaları için planladığı yolculuğu konu almaktadır. Böylece ikizler geçmişlerindeki korkunç sırrı keşfederlerken, annelerinin ve genel olarak Ortadoğu coğrafyasının kan, acı, yoksulluk, cehalet ve öfkeyle yoğrulmuş hayatlarıyla yüzleşirler.

Yazan: Wajdi Mouawad
Çeviren: Cem Emüler
Yöneten:Cem Emüler
Oyuncular: Emel Göksu Keleş, Fatma Öney, Iraz Yöntem, Murat Karasu, Tansel Öngel, Gökçe Erinç, Veda Yurtsever İpek, Atilla Can Çelebi, Fatih Sarı, Vedi İzzi






Tiyatro bir hastalıktır. Bir kere kanınıza girdi mi bir daha vazgeçmek mümkün değildir. 
Bir sezonda 3-5 oyun yuttunuz mu bir şeyciğiniz kalmaz :)